26 Nisan 2010 Pazartesi

HAKSÖZ 20 YAŞINDA!

HAKSÖZ İÇİN NE DEDİLER?

11-12 yaşlarında amcamın kütüphanesinde görmüştüm ilk kez onu.
Yanında Dünya ve İslam dergisinin muhtelif sayıları da vardı. Amcamın kütüphanesi hep dikkatimi çektiğinden onları da okurdum çocukça bir algım olsa da. Haksöz’den o zamanlara dair aklımda kalan, dünyanın dört bir köşesinden Müslümanların durumlarını anlattığı haberlerdi. Çok iyi hatırlıyorum, hiçbir gazetede yazmayan, acı mücadele ve zafer haberleriydi bunlar. Sonra büyüdük. Üniversiteyi kazandık. Gençtik, heyecanlıydık ve Haksöz yine vardı. Bütün sayfalarını su içer gibi okuyor, her sayısında yeni şeyler öğreniyorduk. Çok klişe belki ama bir nesil için gerçekten okul oldu Haksöz.
Sonra üstümüzden 28 Şubat geçti. Kimileri önemsemiyor, ‘takvimden sadece bir yapraktı’ diyor ama o günlerin yakın tanıkları bilir neler yaşandığını. Kişisel olarak ben büyük acılar çekmesem de o dönem, bizim kuşağın üzerinde çok etkili olmuştur ve o etki günümüze tüm tazeliğiyle sirayet etmeye devam ediyor. Psikolojimizin, mücadelemizin, inancımızın üzerinden tanklar geçtiğinde de vardı Haksöz; şartlar değişip ortam sütliman olduğunda da. İlginç olan, 11-12 yaşlarında ilgimi çeken canlılığı hâlâ üstünde…
Bu soruşturmayı hazırladığım için söylemiyorum, 20 yıllık bir derginin rehavetini görmek mümkün değil üstünde. Bir de üstüne haksozhaber.net sitesinin canlılığı girince, Müslümanların üzerindeki etkisi yadsınamaz diye düşünüyorum.
Haksöz dergisini bu kadar  övmenin tarafgirlik olarak algılanabileceği düşüncesiyle dergi hakkında bir soruşturma yaptım. Yazarlarımıza Haksöz hakkında ne düşündüklerini sordum. Birbirine benzemeyen özgün ve de ilginç cevaplar aldığımı söylemeliyim. İşte sorular ve cevapları:

devamı için... 

9 Nisan 2010 Cuma

HZ. ADEM'İN ŞAİRLİĞİ HAKKINDADIR

  Şiirin tanımı her zaman öznel olmuştur. Öznel de olmak zorunda sanırım. Ancak şiirin olmazsa olmazları içinde birşey vardır ki onun varlığı hakkında hemen hemen tüm şairler ve şiir okuyucuları arasında fikir birliği oluşmuştur diyebiliriz. O da hangi tür ve zamanda yazılırsa yazılsın şiirin özgünlüğüdür. Bir şiir yazıldığında, o şiirin içinde kurulan cümleler ve imgesel bütünlüğü oluşturan tüm öğeler artık tutulmuştur şair tarafından. Mesela "gümrah" kelimesini İsmet Özel tekeline almıştır; artık kolay kolay hiçbir şiire giremez bu kelime. "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı" cümlesini artık hiçkimse şiirinde kullanamaz. Orhan Veli bu cümlenin tapusunu uzun yıllar önce kapmıştır.
  Şiire bu zaviyeden bakıldığında yıllar,asırlar, dönemler geçtikçe şiir yazmak daha zorlaşacaktır. Çünkü  eski zaman şairleri söz'ü teker teker tapulamışlardır. Modern şair, bu sıkışmış şiir kentinde tapulanmamış arsa bulmak için daha çok çalışmalı, daha çok seyahat etmelidir söz'ün sınırlarında. Ve genel kanının tersine aslında yeni şair daha çok emek verdiği için şiirine, daha değerlidir denebilir. Belki de artık bundan dolayı zor çıkıyor iyi şiir.
                                                                    * * *

  Hz. Adem yaratılıp yeryüzüne gönderildiğinde Kur'an'a göre Allah(c.c) ona söz'ü öğretti tek tek. Böylece Hz. Adem'in söylediği her söz özgündür ve daha önce hiç söylenmemiştir. Hz. Havva'yla her konuştuğunda aslında şiir söyler. Habil'i öldürdüğünde Kabil, babasından şiirsel ilençler duymuştur. Her oğul babasına şiirle doğar. Böylece Hz. Adem bir bakıma ilk insan, ilk peygamber ve (belki de) ilk şairdir.

7 Nisan 2010 Çarşamba

İSLAMCILIK:BİR HAYAT TARZI ELEŞTİRİSİ

Postmodernizm’in en belirgin özelliği, ortaya kavramlar koyması, (ya da bu kavram yaratmadaki maharet dolayısıyla kusması mı demeliyiz?) sonra o kavramların tanımlanmasında karmaşa yaratmasıdır diye düşünüyorum. Sanki insanın çok ihtiyacı olmayan bir alet icat edip sonra onun bulunmasını, satın alınmasını zorlaştırması gibi. Hemen hemen aynı zaman aralığına denk gelen 28 Şubat ve 11 Eylül de Müslümanlar için kaos çağının başlangıcını işaret eder. İşte bu kaotik kavram bulutuna yüzlerce yıllık İslami kavramlar da eşlik eder/etmek zorunda kalır. İslamcılık gibi ecnebi bir tanımlamayı Müslümanlar zar zor da olsa içselleştirmiş, daha sonra bu kavram çerçevesinde bir uzlaşma oluşturulamamış, buna rağmen ironik bir şekilde İslamcılıktan istifa ilanları dört bir yanda asılmaya başlanmıştır. Ne’liği ve nasıl’lığı henüz tanımlanamamış genç bir kavramın olumlu veya olumsuzluğu belli değilken bir yenilgi psikolojisine girmiş olmak Müslümanlar açısından bir netlik yoksunluğunu işaret eder.
28 Şubat/11 Eylül miladından sonra onlarca entelektüel, edebiyatçı, fikir önderi, âlim İslamcı olmaktan vazgeçtiklerini açıkladı. Tümü hakkında şu yargıya varmak zorsa da genel itibariyle bu, İslam’ın toplumsal hedeflerinden feragat edildiğinin ilanıydı. Artık bireyci ve aksiyondan uzak bir düşünsel altyapı oluşturma çalışmalarına girişilmiş, eskiye reddiyeler ve itiraflar neredeyse tüm haber kanalları, gazete sayfalarını doldurmuştur. Bu tavır özeleştiriden ziyade, eskiyi reddiye niteliği taşımaktadır. Müslümanların hayatlarında büyük rol oynayan figürlerin bir bir mevzilerinden ayrılması sonucu bir hayal kırıklığı ortamının oluşmasına neden olmuştur. Postmodern darbenin baskıcı ortamının biraz yumuşamasından sonra ortaya çıkan yozlaşma da Müslümanların amaç ve yaşam biçimlerindeki değişime katkıda bulunmuştur.
...

DEVAMI MÜFREDAT DERGİSİ 1.SAYISINDA  http://www.mufredat.wordpress.com

3 Nisan 2010 Cumartesi

"MÜLKİYET NEDİR?" BİLMEM NEDİR?

 İstanbul'un uzun şehiriçi otobüs yolculukları, neredeyse şehirlerarası yolculuk kadar yoğun geçer. İşte bu hergün yaptığım uzun yolculuklarda bazen gazetelerin kitap eklerini okurum. Dün Radikal'in kitap ekini aldım. Kitap eklerinin babasıdır kendisi. Her ne kadar eleştirilecek yönleri olsa da diğer eklere yön gösterici bir özelliği vardır.
 Radikal Kitap'ın sayfaları karıştırırken birden gözüme bir şey ilişti. Kısa süreli şok geçirdim. İş Bankası Kültür Yayınları'nın reklamı vardı. Son çıkan kitaplardan biri vardı ki enteresan: Mülkiyet Nedir?, Pierre Joseph Proudhon. Anarşizmin kurucularından olan ve mülkiyet üzerine felsefe tarihinin en sert fikirlerine sahip filozoflarından Proudhon'un kitabını (Marx, Lenin gibi komünist yazarlar onun yanında halt etmiştir) mülkiyet sömürüsünün Türkiye'deki temsilcisi bir yayınevinin yayınlaması ne büyük ironi, Allah'ım! Che'nin resminin en büyük kapitalist simgelerden biri olmasından da büyük bir olay bence bu. Bir solcu olsam Berlin duvarı'nın yıkılmasından sonraki en büyük olay olarak addederim bunu ve kendimi kahrederim. "Bu kadar mı zararsız olduk" derdim. Umarım bir gün Yoldaki İşaretler kitabını YKY yayınlamaz!

sayıcı