12 Aralık 2010 Pazar

SORUŞTURMADAN BİR PARÇA-SELMAN ERTAŞ



www.dunyabizim.com 'da bazı nedenlerden dolayı yayınlanamayan Şair Selman Ertaş'ın Soruşturmasını burada yayınlıyorum:


Eskiden büyük adammış şair. Şair olanın yanında el pençe divan dururlarmış. Hatta doğu halklarında daha bir ileri gidilmiş şair olan aziz ilan edilmiş. Korunmuş! Artık çağ değişti: bilgisayarlar girdi hayatımıza, cep telefonları, hızlı trenler, genetik mühendisliği diye bir şey var şimdi. O yüzden şair birazcık sıkıştı modern çağda; kendisine olan ilgi azaldı. Bu günümüz şairini kontrpiyede bırakıyor sanki. Geçmişte neydik şimdi nerede duruyoruz gibi bir hava oluşuyor belki. Bu yozlaşmada şairin rolünden çok çağın rolü etkin şüphesiz. Kadim şairlerin günümüz şiirini küçümsemesinin aksine hâlâ iyi şiirler yazılıyor ve hala iyi şairler doğuyor. Okunmuyorsa bu şairin suçu değil okuyucunun suçudur. Bilgisayar başından kalkmayan öğrencinin suçu, internete mahkûm olmuş adamın suçudur bu!


Ama biz hâlâ önemsiyoruz şiiri. Ve hâlâ da önemseyenler ve dünyanın kurtuluşunun şiirsiz olmayacağına yürekten iman etmiş insanlar var. Dolayısıyla şiiri önemsiyorsak şairi de bir yere koymak gerekir. Şiirsevicileri eskiden olduğu gibi sevdiği şiiri okuyup kenara atmak yerine onu tahlil ediyor, nasıl yazıldığını bilmek istiyor, şairini merak ediyor. “Oğlum bunu nasıl yazdın ya!” diyebiliyor içinden. Şiiri ısrarla sevebilenlere şiirin mutfağına dair sorular sordum ben de genç şairlere. Her ne kadar şairin genci yaşlısı olmazmış; ama biz yaşça genç diyelim madem. Şiirin magazini de diyebiliriz belki buna. Sorularımız arasında klişe ama hâlâ merak edilen sorular da var.








1. Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Klasik şair sorusu olarak algılamayın lütfen bunu? Bir an var mı mesela? Bir gün İsmet Özel'in Yıkılma Sakın şiirini okurken bir ışık yanar ilham gelir ve evet! dersin alırsın ilk şiirini yazarsın? Var mı böyle bir başlangıç anı?

2.Çevreniz sizin şair olduğunuzu biliyor mu? Mesela az çok edebiyat ortamında tanındığınızı falan. Belki anne-baba-eş biliyordur ama diğer akrabalar, okul-iş çevresi mesela nasıl tepki veriyorlar önemsiyorlar mı? Yoksa en son bildiği şair olan Mehmet Akif veya Nazım Hikmet'ten dizeler okuyup sana nasihat mi ediyor,"bu da şiir mi?" babında?

3.Bu soru biraz klişe evet itiraf edeyim ama insanların en merak ettiği soru bu! Şairler de itiraf edemiyor ama bu soruya onlar da cevap vermeyi seviyor: Nasıl yazıyorsunuz? İlhama inanıyor musunuz mesela? Şaire göre acayip değişiyor bu Cahit Zarifoğlu inanmıyor mesela ilhama; her oturduğunda kâğıdın başına bir şeyler yazabiliyor. Sizin yazmak için bir takıntınız var mı? Süt içmeden asla yazamam, İllaki Mozart dinlemem lazım ya da şu şairden bir kuple okumalıyım ki bir şeyler yazayım... Yoksa birden durup dururken vahiye benzer birşey mi geliyor sizi yazmaya iten?

4. Sizce Word'de şiir yazılır mı? Yoksa bilgisayar şiiri öldürür mü? Şiir hala kalem ve kâğıt kullanarak mı yazılmalıdır?



1. Şiire ilgim ortaokul çağlarında başladı. 1996–1999, o aralar. Belli bir parlama anı olarak hatırlamıyorum ama bir şeyler okurken, karalamaya başlar buldum kendimi. Bu karalamaların çoğu saçmalıktan ibaretti. Ciddi olarak şiire başladığımda yani üniversite yıllarında bütün bunlar için bir süre kendimi affetmediğim olmuştu. Çünkü numara çekmiştim, gerçeği olduğundan daha büyük göstermek olsun, ağlak bir adam olma yolunda ilerliyormuşum gibi gelmeye başladı. Daha sonra saçmalamakla, kopya çekmekle bu işlerin başlayacağını, insanın saçmalamaya da hakkı olduğunu anlayana kadar.




2. Bilen de var bilmeyen de. Şiir yazıyorum ama kendimi bir şair gibi hissetmiyorum. Etrafta kendim için bunu belirtme gereği duymuyorum. Mesela geçmişi 20 yıl olan çocukluk arkadaşımla otururken şiir ile ilgili iki kelime etmemişimdir. Şiir yazdığımı bilip bilmediğini de bilmiyorum. Şiir benim için hayati önem taşıyor, 20 yıldan beri aramızda bunun konu olmamasını ilginç buluyorum, bu durumdan da memnunum. Mesela 5-10 yıldır tanıdığın bir manavla muhabbetin meyva almaktan başka Fenerbahçe'yi konuşmaktır. Şair olduğunu bilmeden oluyor bunlar, bana bu çok samimi, müslümanca geliyor. Bununla birlikte çeşitli çevrelerde ehil olmayan insanların çokbilmiş yorumlar yapmaya kalkışması beni belli tavırlar almaya itiyor. Mesela adamın biri ''hala şiir yazmaya devam mı?'' diye soruyor. Sanki ben şiir yazmaya devam etsem adamın hayatı değişecek. Sonuçta belki 6 ay daha görüşmeyeceğiz ve 6 ay sonra tekrar beni görünce aklına şiir gelecek. Riya var bu işte, ben böyle bir muhabbetin ortasında olmak istemiyorum. Adam Türk şiirin kronolojik geçmişi ile ilgili en ufak bir bilgi birikimine sahip değil. Üç beş Akif şiiri okumuş, üç beş Necip Fazıl. Daha çok bu işin popülaritesinden kaynaklı akışından gözüne çarpanla yetinmiş biri. Bana ''aruzla yazmayı neden denemiyorsun?'' filan diye sormaya kalkıyor. Şimdi ne cevap verirsin ki böyle bir soruya? Bunların konuşulmaması böyle yapmacık, riyalı tavırlara girilmesinden her zaman daha iyidir diye düşünüyorum.


3. Şiirin yazılma aşamasının merak edilesi bir şey olmadığını düşünüyorum. Mesela hiç düşünmedim İsmet Özel nasıl şiir yazar diye. İsmet Özel şiiriyle siyasetiyle değerlidir üzerine yazılır konuşulur, o kadar. Detayına, ötesine geçmedim. İlhama inanırım fakat her oturduğunda şiir yazmaya inanmam. Nedense yılda 7-8'den fazla şiir yayımlayan adam bana pek samimi gelmez, tabii bu şart olamaz şiirlere de bakmak gerek. İyi bir şiirin kıvılcım gibi birden yazılacağına inanırım. Bir acıdan, sıkıntıdan, üzüntüden sonra oturursun birden yazarsın. Üzerinde haftalarca çalışılan bir şiirden bir numara genellikle çıkmaz. Çıksa bile hiç düşünmediğin bir şekilde, son günde, ilk günde yazdığın bir bütünden/parçadan çoğunluk olarak farklı bir şey ortaya çıkmıştır.


4. Önemli değil ama çıktı alıp bakmak her zaman iyidir.

Hiç yorum yok:

sayıcı